uykusu değildi gözlerini kapatan. gözleri değildi idraki sağlayan. başından ayak parmağına hücrelerini dinledi. bir sonucun içinde gübre gibi görülüyordu. oysa kendisi kendini donduran kurbağa olmayı çok istiyordu bu zamanda. baharda çözülmek için. ya bahar.. ya baharı kim getirecek sorusunu sorar sormaz cevabı bile beklemeden bu fikrin hemen vazgeçiyordu.
okula girdiğinde her sıradan insanın hayalleri gibi umutları vardı. sevdiği sevildiği bir hayat arkadaşı olacaktı. çocukları olacaktı. sıcak bir yuvası olacaktı. mutlu, huzurlu… ilkokula girdiğinden üniversiteye girinceye değin hiç bir sorun yaşamadan geçti eğitimi. ne sokakta ne okulda kavga etmedi. uslu çocuktu hep. ailesinin memnun olduğu… ailesini memnun edince kendisinin de mutlu olduğunu sandığı yıllar. şimdilerde fark ediyordu hiç çocuk olmadığını. hayat işte deyip geçmek istiyor o günleri ama bir gözü yine de arkada kalıyordu.
her sıradan insan gibi. her ortalama huzur güven isteyen insan gibi. ta ki ilk gençlikte hiç akla gelmeyen her canlının tadacağı acıyı yaşayana dek.
“cansız var olduğunu bilmiyor. canlı var olduğunu hatta hep var olacağını sanar insan türü. diğer canlılar da vardır ama nerdeyse onlarda bir taş gibidir. ya da bir su birikintisi.
ölüm de insanın eseri gibi duruyor apaçık. bütün dünyaya anlam veren insanın diğer eserleri gibi yani.” diye yazmıştı belleğine.