“biz ne ara bu hale geldik” sorularını asanları arıyordu her gittiği yerde. sararmış, bir ipi kopmuş bu sorunun asılı olduğu pankartlar sahipsiz sokağa bakıyor, sokak günün saatine göre ya uğultulu bir sessizliği ya da sağır bir gürültüyü dinliyor. sonra kimisi kahveye dalıyor, kimisi işine gidiyor. uzaylıların astığı pankarttaki sırları arayan olmadı. pankartta ne yazdığını merak eden de olmamış. pankartta kullanılan yazı dili tanıdık görünse de bir dağ, ırmak gibi algılanıyordu. soruyu soran kenti en tepeden gören noktada sabırla olan biteni gözlüyordu.
bir anda olmuştu her şey. bilim kurgu filmi setinin platosu olmuştu tüm yeryüzü. gerçek maskeli yüzler, gerçek sessiz sokaklar… dünyayı yeniden yarattığını, yeniden kurduğunu sanan insan evlatları belki de kendi elleri kendine hapsolmuştu. kimilerine göre eşrefi mahluk, kimilerine göre akıllı hayvan olan insan aslında duygusal bir canlıydı sadece. küçük tanrılar, büyük liderler… sırasını bekleyen şoförlerin lokaline selamun aleyküm diyerek girdi ibrahim. biraz sıkkın biraz biraz umutlu. hemen tvnin karşısına geçti. okullar açılacak mı diye sordu. yok daha bir şey diye cevap geldi. açılmayacak herhalde diye ekledi bir başkası. e biz ne yiyeceğiz dedi kızarak ibrahim. her gün on binlerce hasta sayısı, binlerce ölü sayısı açıklanıyordu. ki sayılara tüm dünya da pek güven de yoktu. aman ha dışarı çıkmayın diye tembih ediliyordu halk. annenin çocuğunu öğütlediği gibi. tvyi izlemeye devam etti. bir yere dalıp boş noktaya bakar gibi. tv kiliselirin, camilerin kapandığını, toplu ibadetin sakıncalı olduğu haberini verirken. ol eşrefi mahluk, ol yüce insanlar sus pus olmuş, tanrılar kullarını, kulları tanrıları arar olmuştu. ilk çağlardan bu yana insan evladı hep “tanrının dersi bu” derdi her türlü afette. ama sanırım ilk kez bu kez bir kaç insandan şüphelendi tüm dünya. ilk kez bu kez bu büyük kudretli sisteme sorular soruldu. temelsiz de olsa, cevap istenmese de.
ibrahim için tv çoktan susmuştu. aklında ev kredisi borcu vardı. ev ihtiyaçları vardı. sırası geldiği haber verilince uykudan uyanır gibi kendine geldi. doğruldu, cebinden anahtarını çıkardı, arkadaşlarının iyi dileklerini cebine koydu. “bari okullar açılsaydı” dedi kendi kendine. uyuşuk adımlarla çıktı gitti.
musa ertürk