enteresan bir memleket burası. hem de öyle böyle değil. hiç bir kavram, hiç bir söylem, sözcük aslına çıkmıyor. hepsi kocaman kocaman çıkmaz yol gibi. siyaseti de sporu da. ki sporda siyasetin bir parçası sonuçta değil mi? hayatımızın neresi siyasi değil ki zaten.
taraftarlığın en taassup hali de futbolda. bu belli eğitim seviyesinde olanlar için anlaşılabilir durumdur. ancak kimi okumaları yapmış, dünyada olan bitenleri kavramış, “zihni açık” denilebilecek yerlerde de böylesi bir tutum varsa durup düşünmek gerekir kanımca. çünkü mesele hakemlerin hatasından öte bir şey. belki federasyonun taraflı olmasından da beter.
açıklamak için bir yerden başlamak gerekirse hakan şükürden başlanabilir mesela. zamanında el üstünde tutulan, ülkede tek forvet muamelesi yapılan bir “kral”dı. kaçırsa da oynardı, kötü olsa da kraldı. kim kötü laf etmezdi. belli edemezdi. ve 90lar boyunca bir çok kulüpte yuvalanan iyilik meleklerini, hizmet erlerini hatırlatmak gerekir hemen. şimdi fetö olan.
açık açık şikeli sampiyonlukları futbolu yakından takip edenler bilirdi. ta ki 3 temmuza kadar. fetönün burun sokamadığı bir kaç kulüpten ünlüsüdür herhalde. ve sonra iş anlaşıldı. ki o zaman da belliydi ne olduğu. sonra takım otobüsü kurşunlandı. bunlardan çok önce beşiktaş çarşı gurubu lideri saldırıya uğradı. ama ne oldu? ezeli rekabetti. rakip düşmüş vurulurdu. ki hiç birinin diğerinden bir tık farkı yokken.
sonra hapistekiler çıktı. şimdi öğreniyoruz neden cas’a başvurulmadığını. neler için pazarlık yapıldığını. sonra aziz devri biterken her spor kanalının azizci olması. koç gibi bir fenerbahçe olmaması için de can hıraş başka bir mücadele başladı daha sonra. hatta ali koç’un para babası olması bile mevzu edildi. sanki diğer başkanlar madende işçi, kamuda memurlar gibi. sanki fenerbahçe dışındakilerin yönetiminde sanayici, müteahhit, ihale alan iş insanları yokmuş gibi. bunu da daha çok o “bilge” insanlar söyledi.
şimdi görüyoruz ki – benim aklıma o gün gelmişti- tff başkanı fenerbahçeli olursa bunun bir hikmeti vardır. çünkü bi aydınlanmıştık zaten daha önce. hikmet günlerinde işte dönemin kulüp başkan vekili, şimdinin tff başkanı adeta kendini ihbar ederek şike atıfı yapıyor. ardından ilave ediyor kulüp yönetimi “başarısız”. başka da bir çok örnek var ama gelelim asıl konuya.
tüm bunlar harıl harıl olurken spor basınının istifini bozmamasıdır. bu normal çünkü işaret verilmemiştir. normal olmayan ise kendilerine başka bir hayat, başka bir dünya, başka bir spor mümkün diyenlerin tavrıdır. olup bitene sıradan olaylar ya da önemsiz gibi görmesidir. aslında görmemesidir. oysa gün gelecek sessiz gelenlerin takımları da aynı şeylerle karşılaşacak. ya da zaten tutulacak takım yoktur da… bir dönem beşiktaşın yaşadığı gibi.
muhaliflik, futbol arsada güzeldir demek de işte bir yere kadar. orası da bitilen bir yerdir. susulan kapandır. siyaset konuşurken ki problematik tavır korunursa her şey konuşabilir oysa. aklı selim kim varsa. şimdi taraftarlığın kör kuyusundan çıkıp şampiyonluk mu konuşalım düzen mi?