karpuzun, salatalığın, domatesin şeklini hatırlayan son bir kaç yüz insandan biriydi. çoluğu çocuğu olsaydı dizlerinde severken anlatırdı ama insan soyunun sonunda böyle bir şey mümkün değildi. ne yaptıysa insan kendi elleriyle kendini yok etmişti. canlı türünün en özel türü olmanın sonucuydu sanırım: zeka ve hırs. kendi yarattığı ilahları yıkıp kendini tanrı katına atanların sonucuydu bu.
bir asrı geçmişti ömrü her yılıyla gözlerinden akıp gidiyordu. oysa yaşanılanlar insanlığın yüzlerce yıllık aşamasından kat be kat hızlıydı. ve geriye yalnızca hayatını koruma çabası kalmıştı insanın. ormandaki ceylan misali. babasından duymuştu bir çok meyvenin, sebzenin lezzetini. o da görmüştü bazılarını ama görmüştü sadece. “biz köyden kente giderken hayatı kazanmak için onlar kendilerine ağaçlar içinde köyler yapardı. uyanamadık dermiş dedemler.” anısını babasından duyduğunda çok anlam verememişti. şimdi tek tesellisi ise son nefesindeyken bir insana çok sevdiği mevsim meyvesi aranmayacak olması. çünkü öyle bir tadı bilmiyor olması.