küfrü ayet bilip okuyanlar

karınca
karınca
A+ A-

işte buralar bir de şuralar ve oralar benim mezarım dedi. şaşkınca bakması gereken arkadaşı yazık diye geçirdi içinden. bak dedi iyi bak işte bu mezarımınn üstünde tepişiyorlar. onlar vatan diyor ben mezar diyorum. ne zaman el ele oynayan çocuklar görürüm ne zaman bir çocuğun kahkahası babasının yüzündeki mutluluğa karışır bir kadının gülümsemesi geceyi aydınlatan ay olur işte o zaman ben de vatan derim buralara dedi. arkadaşı boşluğa baktı. gözüne baksa ona acıdığını anlar endişesi taşıyacak kadar inceydi, onu bu duruma düşürenleri anlamayacak kadar sıradan biriydi. normaldi. bişey demesi gerekli miydi onu düşündü. yutkundu. dudaklarını araladı off diyecekken beni de delirtme be dedi.

utansaydı gözleriniz, uyansaydı elleriniz yumruk konuşurdu hakkımı istiyorum diye devam etti. sizin gibi fazlasını, daha fazlasını değil çoğunu değil, hakkımı istiyorum derdiniz. sadece hakkımı. en önce de yaşam hakkımı istiyorum derdiniz dedi. utanma ar yerlerimizi bize yanlış belletmişler. belki de bilerek öyle yapmışlardır. en uzun geceler bitiyor onu en uzun günler takip ediyordu. oysa en ıstıraplı zamanlar hala devam ediyor bitmek bilmiyordu. her şey biterdi. ama her şey öyle değil mi? öyleydi elbette ama bu artık sabrı geçmiş cana dayanmıştı. can her seferinde son bir nefes son bir nefes umuduyla direniyordu.

yaşamak bir gün fazla yaşamak için kendini inkar edenler, şeytanla pazarlık yapanlar alkış sarhoşuydu. alkış yapanlar mezar taşlarını dikiyordu her övgü sözlerini baş tacı ettiklerinde. gece karanlıktı su ıslak. limon ekşi ateş sıcaktı. ya insan. ya belletilenler. arabistan çölünde diri diri gömülmekten kurtarılanlar kadınlar… aynı geminin mürettebatının topraklarındaki kahramanlıklar… yaradandan ötürü sevdiğimiz yaratılanlar… giydiğimiz canımız istediğinde yenisini giydiğimiz kıyafetler… hepsi ama hepsi belirsizdi. şekilsiz, esnek işimize göreydi.

susmuyordu bir türlü. arkadaşının kafası karışmış. bir o kadarda korkmaya başlamıştı. ya bir duyan olursa. ya bir şikayet eden olursa. bir tarafı kıyamıyor bir tarafı titriyordu. şükür demekle ne pisiz demek arasında yalpalıyor dünya galip geliyordu. olmadı af dilerdi duyandan. olmadı tevbe ederdi yaradandan. olmadı deliydi zaten. ama etti edemedi uzaklaştı oradan. bıraktı yalnız başına. bir başına. diğer bir başına kalanlar gibi. diğer ağzını gözünü kapatanlar gibi gitti. gerçekler orada kaldı. sere serpe. gerçekler yüreğinde virüstü çoğalacaktı yüreği insan kaldıkça.

devam etti o. gittiğini bilmezden geldi arkadaşının. delilikse delilik deyip “9-8 içinde aynalı çarşı, hep beraber giderken uçuruma karşı.” diye bir türkü uydurdu. eskiden anarşikler vardı aşrılar vardı. şimdi önümüze gelen terörist hain demi diye sordu gölgesine. gölgesi hadi gidelim yorma kendini dedi.
bir gün herkes yıldız olacak deniyordu noldu o iş diye sordu bu kez. bak sen yıldız olmadın ama terörist olmak üzeresin çok soruyorsun dedi gölge.

sonra hoplaya zıplaya güle oynaya gitmeye başladı ızdıraptan yoruluna. ya delirmişti ya delirecekti gerçekten normal olarak. bak eşitiz aslında dedi kendi kendine. herkes hain herkes yasadışı olabiliyorken haksızlık ediyorum sanırım dedi yine kendine. kendi de sadece zamanlarımız farklı dedi. gölgesi evet haksızlık ediyorsun dedi ikisinin arasına girerek.

insanın canı öyle bir sala çekiyor ki sonrasında bir anda coğrafyanın her tarafından duyulacak bak o zaman gerçek bir eşitlik olur dedi tanımadığı bir ses. sur dan üfürülse daha muteber olur aslında. zaten yuvarlandığımız bu tepsi coğrafyanın, kenarından tutunmuşuz düşmemek için. bırakalım da dünyayı cennet edip, şirk içinde küfrü ayet niyetiyle okuyanlar da görsün dünyanın fani olduğunu. diye sürdürürken konuşmasını bu yabancı ses birden sustu. daha gür, daha çok duyulan bir konuşma vardı çünkü.

kendisi tokken hiç ama hiç aç kalmayayım diye düşündü. gördüm açların halini çok beterler dedi içinden. dışından dese belki padişahım çok yaşa demezlerdi çünkü. iş yaptığı şirketlerini düşündü oğullarının damatlarının şirketlerini düşündü. sonra aha demokrasi olsaydı adalet hukuk olsaydı yok grevdi yok mahkemeydi uğraşır dururduk değil mi diye sordu dalkavuğuna bir cevap beklemeden. ama dalkavuk yine de cevabını verdi patronum öyle zekisiniz ki beni mest ediyorsunuz herkes gibi. siz ne söylerseniz haktır. kendisi tok olmalıydı ki halkın aç karnını doyurmalıydı. hayır etmeliydi ki hayırsever, yardım etmeliydi ki yardımsever sanılsın. bak sizin için neler ediyorum dediğinde evet ya doğru söylüyor nankörlük etmeyelim diyebilsin zavallı fani kullar. açlıktan ölmüyorlarsa bi de korkudan bari kadir kıymet bilmezlikten ölsünler.
parası malı mülkü olursa zekat verebilirdi sadaka dağıtabilirdi. hem allah katında hem halk katında muteber olurdu. oluyordu.
zengin olmalıydı daha da zengin hatta. allahın hükmü için. adaleti tesis için güçlü olmak ama “işte bir yerde güç varsa zenginlik varsa ezilen de oluyordu yoksulluk da” bunu bilemeyecek, öğrenemeyecek kadar gözlerinde sır perdesi vardı. aleni alemin sırlar perdesinin hakikatle hiç bir ilgisi yoktu.

Paylaş:

Yazar Hakkında

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

İlginizi Çekebilir

facebook

instagram

twitter

en yeniler

en popüler

kıyı köşe

ismin halleri

Menü