her yer politiktir: yeşil saha dahil

Genelkadıköy
Genelkadıköy
A+ A-

memleketin en erkek, en lümpen, en ahlak dışı spor dalına niye bu kadar kafa yoruyorum. belki de insanın yaşadığı her yer politik olduğundandır diyeyim giriş için.

dünyanın başka ülkelerinde ırka, mezhebe, sınıf farkına bağlı olarak kulüpler taraftar bulurken tam da siyasetin göbeğidir mesele. ama artık günümüzde endüstriyel futbol ve tüm spor dallarında politik değil midir? elbette yine politiktir. ama o kahrolası taraftarlık atkısını politik yandan görürsek. bir fenerbahçe galatasaray, beşiktaş ya da şehir takımları üzerinden okuyalım mı? hem geçmişten bakalım hem günümüzden hem de yaşananlardan. okumaya sabrınız varsa buyrun….

her üç istanbul takımının da efsane hikayeleri çok millidir. ama her üç takımın renkleri dışında birbirlerinden çok da farkları yoktu. son on yıllara kadar. şehir takımlarını da buna dahil etmemek olmaz aslında. hele de son on yıllarda yine. kirli işlerin döndüğü (bilumum kaçakçılık gibi) büyüğünden küçüğüne bu yapıların işleriydi. tff ülkücü camianın elindeydi örneğin, ulusoy’u devirene kadar. yine bir çete lideri bir kulüp başkanı tarafından yurt dışına çıkarılmıştı. bir başka kulüp başkanı ülkü ocakları sayesinde futbolcu kaçırıp transfer yapmıştı. ( isim veremiyorum nolur nolmaz hukuki bişey olmasın diye, zaten basında bunlar yer aldı ama) bir anadolu kulübü brezilyalı yıldızları almıştı ama torbacılık yaptırıldığı yazılmıştı ve sonra sezon ortası hepsi gitti zaten. hatır şikeleri, mafya etkisi vb şampiyonlukları olayın failleri yazdı, anlattı zaten. buraya kadar herkes hemfikirdir sanırım.

ancak benim anlamadığım ama öğrenmek istediğim konu şudur: sol, sosyalist ya da en hafifiyle ultra muhalif bir insan neden mesela galatasaray şampiyonluğu için yırtınır ya da olanı biteni aklamaya çalışır? ülkede her gün akıl almaz onlarca hadise yaşanırken ağzını açmayan “sanatçı”, “siyasetçi” konu gs olunca neden cevvalleşir merak ediyorum, öğrenmek istiyorum. politiklikle taraftarlık arasındaki çıkmazı merak ediyorum?

siyaseten fenerbahçe tarihsel olarak oldukça sağcı bir kulüptür. hatta stada ismi verilen eski başbakan saraçoğlu fb başkanıdır ve onun sayesinde kulüp batmaktan kurtarılmıştır. ki o saraçoğlu 6-7 eylül olaylarının başlangıcı sayılan varlık vergisini çıkaran başbakandır. ki günümüzde de statta eski türk devletlerinin bayrakları konulmuştur. başkan ali koç’ ta mhp lideriyle en çok görüşenler arasındadır sanırım ve fb taraftarı bu durumdan rahatsızlığını ve eleştirilerini yapmaktadır. aziz başkandan bu yana tüm siyasi çalkalanmalara rağmen kulüp bağımsız kalmış ne cemaat ne de akp kulübü ele geçirememiştir. oysa diğer takımlara baktığımızda hiç de öyle olmadığını görüyoruz. futbolcusuyla, başkanıyla iktidara paralel hareket etmeler gözler önünde olmuştur. ülkede olan bitene sesi soluğu çıkmayan taraftar grupları filistin, osmanlı, iktidar sloganları atıyor mübah, muhalif, kemalist, sol söylemler hep siyaset sayıldı. bu fenerbahçede de oldu. 2010lardan sonraydı sanırım bütün taraftar gruplarına ayar verilmişti. tuttuğu takımdan bağımsız herkesin gıpta ettiği çarşı grubu dahi geziden sonra basbaya iktidarın dümen suyuna girdi ve “her şeye karşı” o anarşik A nasılda kuzu oldu takip edenler bilir. yani mesele bir top bir kupa kaldırmak değil.

cenazaden düğüne, eğlenceden yasa hayatı çevreleyen egemen politika yeşil sahada olunca “aman boş ver!” demek ne kadar politiktir örneğin? politikayı sadece seçim mitingine, sandığa gidip oy vermeye indirgediysek eğer evet halıdır bu sol, sosyalist, kemalist muhalif tayfa. aynı akp’nin yaptığı gibi yani. barca, st pauli, lazio, real madrit niye var diye sorarım sadece? ya da bakanların, valilerin bir takım lehine ya da başka takım aleyhine niye cebelleşirler diye sorarım bir de?

her yer politiktir: yeşil saha da dahildir.

yediğimiz yemek, aldığımız ekmek, içtiğimiz içecek, okuduğumuz kitap, düğün tarzımız, cenaze törenimiz ne kadar politikse futbol, basketbol, voleybol o kadar politiktir. her yer politiktir: yeşil saha da dahildir. kara para aklamalar, bahis çeteleri, bahis çetelerinin bağlantıları, tv yayınları, yayın ihaleleri, kulüp başkanlık seçimleri, federasyon başkanı seçimleri, sponsorluklar sıradan işler değildir. hayatın olağan akışı hiç değildir. rastlantı, tesadüf değildir. pravdalar, stau bükreşler tarihte vardı yine varlar. geçen yıl ki yerel seçimler zamanında istanbul seçimlerini ve adayların kulüplerle olan ilişkilerini de unutmamak lazım ayrıca.

girişte söylediğim lümpenlik, bayağılık, erillik, etikten yoksun haksız oyun (unfair-play) kendini üretirken, dayatırken seyirci olmak, birikim sahibi, “başka türlü …….. olabilir” diyen kitlenin yapması inanılmaz dercede düüşündürücü geliyor bana. yıllar bunun nedenini arıyorum ama hiç bir mantıklı açıklama ya da evet bu mantıklı diyeceğim açıklama, düşünce göremedim.

taraftar olmalıyız ama hangi tarafa?

taraftarlık atkısı kör eder. bunu da en çok eğitimli, okuyan yazan eleştirel düşünen insanlar bilir. ancak ülkede yaşanan onca baskı her alanda kendini bağırarak gösterirken sırf bir şampiyonluk için, bir kupa için sevinmek hatta bunu ayyuka çıkarmak siyasetteki milliyetçilik yarışını hatırlatıyor bana. temeli es geçerek, sorunu atlayarak kör döğüşü yaparken “atı alan”ın üsküdarı geçmesi gibi. bizler taraf olmalıyız. kesinlikle taraf olmalıyız. ama ahlaksızlığı, ilkesizliği bir yaşam biçimi haline getirenlerin tarafında olmamalıyız. hangi takımı tutuyorsak tutalım.

kupa sayalım yıldız takalım da nereye? kimin yıldızını?

anadolunun taşrasında yaşayan bir fenerbahçeli olarak bazı eski topçularımızı hiç sevmedim ve takımda olmasını kabullenmedim. aykut kocaman’ı, selçuk yula’yı sevdim severim. galatasaraylı metin yıldız’a sempati duydum. ama yine galatasaylı sarı ismail, arif, hakan cemaatin önemli figürleriydi hep. hatta kulüp hakan’ı cemaat bağlantısından üyelikten atılmasını redetti. bu isimler hem hükümet cemaat ortaklığının bayrak isimleriydi. şimdi mesut’un olduğu gibi. terör örgütü kabul edilen cemaatin bu üyeleri takımının taraftarı olarak maça gitmiş, yöneticilerle görüşmüş vb haberleri gördüm şaşırdım. ama bu takımı tutan ultra-muhalif’lerden hiç bir yorum hiç ses duymadım. onlar sadece galibiyet kutlarken, kupa kaldırmanın sevinçlerinde gördüm. tersten bir örnek soru işaretleri dolu: 3 temmuz sürecinde “şike” mevzuları yapılınca mesela emre konuya dahil edilmemişti. kare kare fotoğrafları, videoları olan ve spor ahlakını bırakın insanlık erdeminden haberi olmayan hocalarıyla gurur duyanları vardır belki. ve yıldız sayarken ağar-terim-yılmaz triosunu unutmak nasıl mutlu ediyor değil mi?

bu olaylar dizisi o kadar çok ki sıralamaya gerek yok. ” ee sen de tam bir fenerlisin siz de…..” diyen olacaktır. taraftarsan bunu dersin elbette. yok politik düşünceyle, politik duruşla, olan biteni anlamını kavrayarak söylersen de ortaklaşırız. örneğin böyle galibiyetlerimiz, şampiyonluklarımız olsa benim umrumda olmaz. ne paylaşım yaparım ne de arkadaşıma takılırım çünkü utanırım. hem hak etmediğimiz için hem de egemene itaat ettiğimiz için.

benim için fenerbahçe maçları ve galibiyetleri surlarda açılan bir deliktir. zalimin karşısında ölmedim demektir. onun için yıkılmayan son kaledir. şampiyonluk, kupa için yanak okşatılırsa da, topluma ahlaksızlığı profesyonellik diye kakalıyorsa da yıkılmıştır, bitmiştir. son söz olarak ya ya lümpenler çoğalarak devam eder ya da var olmak için dönüştürmek geliştirmek için doğru tarafta oluruz. politik tarafta.

Paylaş:
Etiketler: , , , , ,

Yazar Hakkında

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

İlginizi Çekebilir

facebook

instagram

twitter

en yeniler

ağlatır

fenerbahçe maçından önce, maçtan sonra…

öğretmen

atanamayan öğretmen polis olunca “neden…

en popüler

kıyı köşe

Hiçbir sonuç bulunamadı.

ismin halleri

Hiçbir sonuç bulunamadı.

Menü