“dünyanın hiçbir tarafında bu kadar büyük bir öğretmen kitlesi, kamu tarafından fonlandırılmıyor” demişti geçen ay. profesyonel bir meslek olan öğretmenlik işini yapanlara söylenen bu söz aslında mesleğe, mesleği yapanlara dair olan bakış açısının özetidir.
hem nüfusla övünülecek hatta daha çok çocuk politikası yürütülecek bunun sonucunda ise oluşacak eğitimci, sağlıkçı, kamu çalışanı sayısının çokluğundan şikayet etmek son derece absürt. fonlamak ise ekonomi alanı dışında günlük yaşamda kullanıldığı anlam hiç de hoş değildir ayrıca.
aynı bakan bu kez ise “okullarımızdaki internet bağlantısının faturasını biz ödüyoruz. bu bedava değil. her ay yüz milyonlarca lira internet faturası ödüyoruz.” diyerek yine tuhaf bir açıklamaya imza attı. okullar devletindir. okullar devletin vatandaşlarına eğitim verdiği kamusal hizmet alanlarıdır. devlet ise kamusal hizmetlerini yine vatandaşlardan aldığı vergiler yoluyla bu hizmeti gerçekleştirirler. ama bakan sanki bundan bir yük gibi bahsetmesi de yine yukarıdaki bakışın izlerini sergiliyor.
anlı şanlı koca koca holdinglerin vergi muafiyetleri, kaçınmaları, afları göze batmazken en olması gereken hizmetlerin ki vatandaşın kendi vergisi karşılığında alması gereken hizmetlerin lütuf ve yük gibi görülmesi anlaşılır gibi değil. insan şu soruyu sormadan edemiyor: biz vatandaşsak, devlet biz için varsa, vergiler vatandaşa hizmet için toplanmıyor mu? kim kime yük?
bu arada aşıla, kısırlaştır, yaşat. sokak hayvanları yalnız değil.