“ölümüne, ölümüne, ölümüneeee.” diye bağıran tribünlerde olanlara ve onlarla aynı kafada olanlar ölümün ne olduğunu bilmez. elbet gerçek bir ölümle burun buruna gelmişse iş değişir. bazen de değişmez ama.
bir adama düşünün milyonlar kazanıyor yaptığı işten. ve bunu yaparken etrafını da gözetiyor sessizce. kimileri nefret ediyor takımından dolayı ama işin diğer tarafını öğrenince “helal olsun” demekten kendini alamıyor o sövüp saydığı için.
bir adam düşünün iki yüzlülük yapmıyor. hiç bir yan yollara, kara işlere girmiyor. adı ne prim kavgasında ne fon davasında. sadece ama sadece “somada ölen madencilerin borçlarını ödedi”, geçecek. “galatasaray taraftarının cenazesine katıldı.” haberinde okursunuz. “ts’li çocuk seromonide üşümesin diye …” haberinde yazılır adı.
sizin hiç sevdiğiniz öldü mü? ölümün soğuk yüzünü gerçekten hiç gördünüz mü? bir insan için hayat işte orada başlar. yalandan penaltı alınan, yalandan faul alınan bir sistemden düzgün insan çıkmaz mı? çıkar ama size göre olmadığı için belki de sisteminize ayak uydurmadığı için zorunuza gider işte.
şikeden, bahis oynamaktan ceza alan oyuncuları milli maçta oynasınlar diye cezası ertelenen düzendir bu düzen. “topluma örnek” vb laflarda bir yana çünkü idol olan bir çoğunun örnek olmadığı gazetelerde boy boy haberleri olan düzen bu “ahlak” düzeni.
bir üç puan için, bir şampiyonluk için değer mi insanlıktan çıkmaya. insanlar can derdindeyken, yakınlarını kaybetmişken ölüm hala havadan daha yakınken üzerlerine sen maç diyordun ya antrenman diyordun ya… işte terbiyesizlik odur.
belli yaşın üzerinde olan bir insanın bunları anlayamayacak kadar aptal olması düşünülemez ama ötesi çok çirkin olanıdır. volkanı patlatan da odur.