dünyada profesyonel meslek olarak 1966’da yasalara kavuşan öğretmenlik mesleği ülkemizde 2022 yılında “öğretmenlik meslek kanunu”na(ömk) geçmiştir. ancak içeriğinde sadece “uzmanlık” konu edilmişti. yeniden ömk meclise sunulurken bu kez de içeriğinde cezalar ve “milli eğitim akademisi” ön plana çıkmış durumda. bir çok katmanı olan eğitim ve öğretmen sorununu bu kadar basite indirgemiş olmak konudan ne kadar uzak olunduğunu gösteriyor. eğitim-sen, eğitim-iş gibi sendikalar kanun teklifine karşı eylem yaparken ömk ile ilgili görüşlerini ted(türk eğitim derneği)in düşünce kuruluşu tedmem raporunda şu başlıklarla eleştiriler getirmiş;
- On sekiz sayfadan oluşan Kanun teklifinin dört sayfasının “öğretmen adaylarına uygulanacak disiplin cezaları ile bu cezalara karşılık gelen fiil ve davranışlar”dan oluşması, öğretmenlerin haklarının ve mesleğin etik standartlarının Kanun teklifinde yer bulamamış olmasıyla birlikte düşünüldüğünde öğretmenlerin gelişimini önceleyen diğer önemli konuların ihmal edildiği izlenimini vermekte, dengeli bir yaklaşımın eksikliğine işaret etmektedir.
- Kanun teklifinde öğretmenlik mesleğinin etik standartlarına yer verilmemiş olması önemli bir eksiklik olarak değerlendirilmektedir.
- Öğretmenlerinin haklarının belirlenmesi Kanun teklifinin amaç cümlesi içinde yer almasına ve ikinci bölümün başlığı “Hak, Ödev ve Sorumluluklar” olarak belirlenmesine rağmen öğretmenlerin hakları açık bir şekilde tanımlanmamıştır. Oysa öğretmenler sadece hesap vermesi gereken taraf değil, aynı zamanda hakları olan ve bu haklarının güvence altına alındığından emin olunması gereken taraf olarak ele alınmalıdır.
- Mevcut haliyle kariyer basamaklarına ilişkin yapılan düzenlemeler öğretmenlerin maaş artışı için unvan değişikliğine gidilmesinden başka herhangi bir sürece hizmet etmemektedir. Öğretmenlik mesleğinde uzmanlık ve başöğretmenliğin tam olarak ne ifade ettiğinin ve uzman öğretmenlerde/başöğretmenlerde olması beklenen yeterliklerin ne olduğunun açıklığa kavuşturulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
- Kanun teklifi özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlere yönelik bir düzenleme içermemektedir. Özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin eskiden olduğu gibi taban maaş haklarının tanımlanması ve bu kurumlarda çalışan öğretmenler için gerçekleştirilen vergi ve SGK ödeme oranlarının devlet okullarında çalışan öğretmenlerle eşitlenmesine yönelik düzenlemelerin de Kanun’da yer alması önemli görülmektedir.
35 sayfalık hazırlanan rapor detaylı analizlere ve önerilere sahip. rapor tarihsel arka planlara bakarak ve kaynakçalar kullanılarak özenle hazırlanmış duygusunu veriyor. milli eğitim akademisi için de ayrıca başlık açılıp değerlendirilmiş.
tedmem’in görüşlerini derlediği raporun sonuç bölümünde ise değerlendirme şöyle sunulmuş:
YÖK’ün nitelik kaygısı gözetmeksizin ihtiyacın çok üzerinde öğretmen yetiştirmesiyle sonuçlanan politikaları, MEB’i niteliğin garanti edilemediği ve doygunluk sınırını çoktan aşmış bir öğretmen adayı havuzundan en nitelikli öğretmenleri seçme konusunda ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Ancak bu zorlukları aşmanın yolu palyatif bir çözümle kamu bürokrasisine yeni bir yapı eklemek değildir.
Millî Eğitim Akademisi kurulmasına ihtiyaç duymak, MEB ve YÖK arasındaki koordinasyonsuzluğun en büyük göstergesidir. Ülkenin nitelikli öğretmen ihtiyacı “sen yapamazsan ben yaparım” mantığıyla değil ekosistem yaklaşımıyla ele alınmalıdır.
Öte yandan, YÖK tarafından öğretmenliğin toplumsal statüsüne zarar veren, öğretmenliğin herkesin yapabileceği bir meslek olarak algılanmasının zeminini oluşturan pedagojik formasyon eğitimine ilişkin atılan adımların ve öğretmen ihtiyacından bağımsız sayıda öğretmen adayı yetiştirilerek yakın gelecekte en az bugün görevde olan öğretmen sayısı kadar atanamayan öğretmen olacağı gerçeğinin ülkemiz için ağır ekonomik, politik ve sosyolojik bedellere yol açması muhtemeldir. Bu durumda, şimdiye kadar biriken sorunlar zincirinin sorumluluğunun öğretmenlik diplomasına veya sertifikasına sahip “atanmayı bekleyen” öğretmen adaylarında olmadığı açıktır.
Öğretmen yetiştirme ve atama sistemini tıkanma noktasına getiren bu yanlış politikalar, YÖK’ün sistem içindeki rolünün yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır
tedmem raporunun tamamını okumak için tıklayınız.