70’lerin sonu 80’lerin başıydı okulla tanışmam. aradan 44-45 yıl geçmiş. bunun son 30 yılında da öğretmendim. hani insanın geriye dönüp baktığında “ne çabuk geçmiş yıllar” dediği yerdeyim artık.
peki geçmişte ne olmuş dedim ve sonra başladım sıralamaya eğitime dair ne varsa.
ikili öğretim vardı, sabahçı öğleci yani. yine var. daha fazla var. eğitsel kollar vardı. kulüp oldurdular. ama hep kağıt üstü hiç bir varlığı, etkisi olmadan hala var. öğretmenimiz işten atılmıştı “makbul” olmadığı için. yine var.
tek renk siyah önlüklerimiz vardı ilkokuldayken. ortaokul lisede erkeklerin takım, kızların okul forması vardı. sonra bunların yerini renkli okul formaları kıyafetleri aldı ama hiç bir zaman çocuğa gence sevimli gelmedi okullar. saçımız üç numara kesilirken bizlere de şimdi uzun saçlı çocuklara gençlere de.
hep arka arkaya dizilmiş sıralar oldu. sınıfa girilince solda hep tahta oldu. karşıda öğretmen masası. bir fark ile öğretmen masası kürsü denilen ahşaptan yükseltinin üstünde olurdu. kara-yeşil tahtalar önce beyaz parlak zeminli oldu. tebeşirin yerini mürekkepli kalemler aldı. sonrasında “akıllı” tahtalarımız oldu. ama hep çıkış zilinde oradan kaçar gibi çıktık / çıkarttık , neşeyle koşarak fırladık.
biz öğrenciyken dövülürdük. öğretmen olduk yine dövülüyoruz. bir türlü şiddetten kurtulamadık. 30 yıl önce de zümre toplantıları vardı. hala var. iletişim, etkileşim ve gelişim için zamanında gerekli olan bu sistemin çağ dışı kaldığını ve gerçekten kağıt ve zaman israfı olduğunu gören yok.
öğrenciyken okuma yarışması yaptırırlardı. hala bunu uygulayan öğretmenler var. anlamlı okumaya hiç bir katkısı olmadığı söylendiği halde. biz kitap, defter kaplardık çünkü o kitaplar sonraki yıllar başka bir öğrenci kullanırdı. artık kitaplar mevsimlik oldu. yıl sonu geri dönüşüme gönderiliyor. çevre bilinci için ekolojik ayak izinde gereksiz tüketimden kaçınmak çok değerlidir. ama gelin görün ki kitap kaplamanın biri bana mantığını anlatabilir mi bu kadar değişen kullanıma göre.
yaz yaz bitmez ama ilk aklıma geliverenler bunlar. kafa yormadan yaşamak çok kolay. zamanı duymadan bir tek öğrendiğimiz eve yemek siparişi vermek oldu sanırım. bir de akıllı telefonları bilgi kutusu değil de sosyal medya yatağı yapmak.